11 Aralık 2011 Pazar

bir yaz tatili klasiği


meraba blog bu seninle geçireceğimiz ilk yaz tatili o yüzden belki de sana her şeyi en başından anlatmalıyım ya da hatta kesinlikle öyle yapmalıyım ama bunun için vaktim yok ve vakit bulup da anlattığım zaman bunun için şuan vakit bulamıyor olmamın bile yaz tatili sendromumun bi parçası olduğunu anlayacaksın. şimdi fırsatım olduğu kadar her şeyi bildiğini farz edip konuşacağım seninle çünkü en çok buna ihtiyacım var. o kadar doluyum ki. nasıl anlatabileceğimi bile bilmiyorum. hiç isyan etmek istemiyorum aslında sinirlenmek ve nefret etmek de istemiyorum; sakinlikler istiyorum hayatımda, daha sempatik anlar, sevimli anılar, sevgi.. en çok sevgi istiyorum ve en çok ondan uzağım. içim sevgi dolu sanki sevmek için yaratılmışım ben ama kimi seveyim söyler misin? beni ne hale getirdiğini görebiliyorsun değil mi? 

içimden çıkıp odanın köşesine geçip kendime bi bakıyorum, ve ne kadar da acınası görünüyorum. haftalardır aynı yatakta oturan bütün negatif şeylere rağmen bi yerden tutunmaya çalışan ama tutunduğu bütün dallar illa ki kopan, zaten herhangi bir yere tutunabilmek için çok yanlış bir mekan ve zamanda bulunan, şimdi artık her şeyin kopuş noktasında olduğu şuanda istanbul'da tek başına olup da bağır çağır ağlamak varken birazdan annem gelir de beni böyle görürse ne hesap veririm diye ağlama eylemini bile gerçekleştiremeyen ama tir tir titreyen çenesini dişlerini sımsıkı sıkarak tutmaya çalışan yine de arada gözlerinden gelen bir kaç damla yaşa engel olamayan, yaz tatilinden, hayattan nefret etmeye mahkum bir kız.. 

kendime acımak istemiyorum blog ve ben kibirli bir insan da değilim ama gerçekten hak ettiğim bu değil bence. sezgisel olarak -bilinçli bile değil- bir babamın olmasına ihtiyaç duymam ve bu uğurda hayatımı mahvedecek insana deli gibi aşık olup beni kahrettiği ve mahvettiği şuanlarda bile ona hitiyaç duyuyor olmam,.. hiçbiri benim suçum değil. bir babam olmaması benim suçum değil. gittiğim her şehirden ayrılmaya mahkum olmak, bir yerde tutunamamış olmak ve büyük bir dostluk kuramamak, bütün arkadaşlıklarımın bölük pörçük olması benim suçum değil. şuan yapayalnızlığın dibine vurmuş olmak hele, hiç benim suçum değil. vardır Güzel Allah'ımın bir bildiği deyip yine de tutunmaya çalışıyorum ne bileyim kitap okuyorum, bulmaca çözüyorum. yapabileceğim başka bir şey yok köşeye sıkıştırılmış haldeyim ama yine de çırpınıyorum bir şekilde. gerçekten mutsuz ve asık suratlı biri olmak istemiyorum. mutlu olabilmeye çalışıyorum ama daha nereye kadar dayanabilirim Allah aşkına?

gerçekten çok sevdim onu. hala inanamıyorum düşününce bütün vücudum titriyor sarsılıyor midem bulanıyor başım dönüyor artık dişlerimi ne kadar sıksam da işe yaramıyor ağlamaya başlıyorum ama içim almıyor yine de bi türlü. ben hayatın bütün kirli oyunlarından uzakken hayatım bu kadar kirlenmemeliydi her şey daha masum olmalıydı benim için. böyle şeyleri hiç bilmemeliydim. safsam safım işte öyle de saf kalmalıydım artık birine güveneceğim zaman kırk tilki geçmemeliydi benim aklımdan.. aklımın içi temiz kalmalıydı benim. böyle kirli şeyler öğrenmemeliydim. insanlar ne kadar alay edip dalga geçse de her söylenene inanacak kadar saf olmalıydı içim. bi art niyet aramaya başlamamalıydım hemen. ve bu kadar şey öğrendikten sonra hepsini silip eskiye dönmek çok zor.. belki de imkansız.. en azından biraz dengede olmalıydı her şey madem bu kadar kötülükler var o zaman hiç değilse rahatça internet kullanabilmeliydim madem en yakın arkadaşım yok ve madem o artık yok... içimi rahatça sana dökebilmeliydim boşalabilmek için. bu kadar köşeye sıkışmış bir hayatı sırtlayabilmek beni aşıyor bazen. en yakın arkadaşımın duyguları olmayan bir internet sayfası olması çok gücüme gidiyor.

böyle olmak zorunda mıydı?


3 08 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder