27 Şubat 2012 Pazartesi

bunalım yazısı.

istanbul sokaklarında bir yandan ağlayıp bir yandan da kendinden ağır valizler taşıyan çelimsiz bir kız görürseniz, o benim. öteki dünya öteki dünya diye avunmaya çalışıyorum hep hatta isyan etmekten de çok korkuyorum. ama bu kötüler niye hep mutlu niye yaptıkları hep yanlarına kalıyor anlayamıyorum. evet Allah adil, evet öteki dünyada hepsi gününü görecek ama şimdi de az da olsa bazı şeylerin bizim için de yolunda gittğini, az da olsa mutluluklarımız olduğunu görüp hiç değilse elimizde avucumuzda bu lanet hayata ucundan köşesinden tutunmamıza yetecek kadar bir şeyler olması gerekmez mi? ben şimdi bu lanet valizlerin hepsini bir bir taşıyıp canım burnumdan omzum sırtım çürük çürük gezerken o 2 pisliğin arka odada mutlu mesut oturmaları reva mı yani? bu mu yani sıçtığımın dünyasının adaleti? 


25 Şubat 2012 Cumartesi

aradığınız blogger şu anda ağır depresyonda. lütfen daha sonra falanfilan.

güzel şeylerden bahsedebilmek için kendimi hazır hissettiğim her an bir bokluk çıkmak zorunda mı diye sorgulamıyorum bile artık. her ne kadar ben her seferinde unutsam da evren unutmuyor. yatağın üzerine üstünde rahatça kurabiye yiyebilmek için pikemi serdim. bugün gezdiğim sergilerin fotoğraflarını filan hazır ettim yazabilmek için, müzikleri ayarladım, yazılacaklar listesi hazırladım,.. falanfilan derkeenn tam mtlu mutlu yazmaya başlayacaktım ki TAKK! mesaj geldi hemen. büyük mantarlar bizi bu tarladan başka bi tarlaya sürmeye karar vermişler. şimdi ben bu kadar eşyayı nasıl taşıyacağıma mı yanayım yoksa tarladaki tek tesellim hüm'den ayrılacağıma mı yanayım ona karar vermeye çalışıyorum.

24 Şubat 2012 Cuma

bana sevcek bişe lazım.



çünkü baktım başka türlü olmuyor. çünkü Allah beni deli gibi seveyim; her şeyi seveyim, herkesi seveyim diye yaratmış. sonra da baktım öyle dibine kadar sevecek birileri yok ve uzun süre de olacak gibi değil. bitki ve hayvan yetiştiriciliğine adamaya karar verdim kendimi. sonra bugün migros'a ramen almaya gitmiştim bi baktım indirimli çiçekler var! hemen aldım ben de. para biriktip saksı da alacağım. tabi bir de kaplumbağa lazım. sonra da severim işte. ayrıca da çiçeğimin adını hüm koydum. bundan sonra hüm yanımda olmadığında öteki hüm yanımda olsun da onunla avunayım bari diye.
mantar tarlasında tek başına yaşamak zor.

23 Şubat 2012 Perşembe

gurbetçi ünv öğrencisinin ev notları #1

bir tatilin daha son günü. yarın istanbul'a dönüyorum. herkes için böyle mi bilmiyorum; ama bu geçiş dönemleri çok sıkıntılı oluyor bende. geldiğimde ne burası benim evim ne de istanbul'a gittiğimde orada kalıcıyım. insan artık belli bir yeri evi olarak bellemek oraya yapışıp kalmak ve gitse bile elinde sonunda döneceği yerin orası olduğunu bilmek istiyor. bi de insan bunları düşünmeye başlayınca arka fondan bi life for rent çalmaya başlıyor, o zaman fena. neyse bakalım değiştiremeyeceğimi anlayınca mezun olana kadar durumu kabullenip mezun olduktan sonra da lanet de olsa bir ev bulup evim diyebileceğim bir yer olmasına karar verdim. hayırlısı tabi.

bunlar da tatil notlarım:

1. bir kere kessinlikle 'anne yemeği'nin kendine has bir tılsımı var ve insan annesinin yanına giderken hep onun hayaliyle gidiyor. ama mesela anne yemeği yokken 49187329 tabak yeyip doymuyorsan anne yemeği varken 1 tabağı zar zor bitiriyorsun. belki de 'besle kargayı oysun gözünü' atasözünü bu anlamda midemiz için söylemişlerdir diye düşünüyorum. kendi içimizde kendimize düşman yetişiyor yahu! yine yiyemedim o benim için yapılan caaaanım yemeklerden, keklerden, kurabiyelerden.

2. bu genele vuramayacağım şahsi bir konu ama olsun. tabiki yine babamla kavga ettik. bana "evimizin düzenini bozma." dedi. evet resmen öyle dedi. anladım ki artık 'onların evi' diye bir kavram var fakat ben bu evin ahalisi başlığı altında bir yer edinemiyorum. kendi evim kategorisine en fazla alabileceğim ev bu ev olmasına karşın bu evden biri gibi görülmezken kendimi o evden gibi görebileceğim bir yer de yok. istanbul'daki de zaten mantar tarlası..

3. buraya zaten lise sondayken taşındığımız için o zaman da zaten sınavla falan filanla geçtiğinden çok da bir duygusal bağım yok. hiç duygulanmam zannediyordum ama lise sonda gittiğim okula bir ziyarete gidince duygulandığımı farkettim. ya da bir diğer ihtimal duygulanmak istedim. ne bileyim garipti işte.

4. erkek kardeş evden giderken ve eve döndüğünde asla aynı şekilde bulunamayacak bir şey. yahu bunların ikisi de benden küçüktü yani ben aslında onların ablalarıyım ama ne ara benim boyumu geçtiler ne ara ben daha dün onları kucağimda hoplatırken onlar beni havada çevirmeye başladılar anlayamadım. ayrıca ben istanbul'dayken gel artık filan diyorlar ama geldiğimde de en fazla 2 gün dayanabiliyorlar. 2 gün sonra "abla sen ne zaman gidecektin?" diye sormaya; ondan 2 gün sonra da "artık git!" diye isyan etmeye başlıyorlar. :) zor işler.

5. tatil ister 3 ay olsun, ister 5 ay olsun, ister 10 gün olsun hiç değişmiyor. 3 kısma ayrılıyor; 1. kısım yani ilk kısım uyuyarak, 2. kısım sıkılarak, 3. kısım da hadi valiz hazırlığıydı hadi banyosunydu şusuydu busuydu derken aslında ben meğersem anneme hiç doyamamışım diye serzenişte bulunarak geçiyor. :) yani ne kadar kalırsan kal zaten son kısımda doyamadığını anlıyorsun.

6. ciddi ciddi bende şeker hastalığı olduğunu düşündü annem. ama nolursa olsun bu konunun üzerine düşmemekte kararlıyım. düşünmek bile istemiyorum çünkü benim sonum olur.

7. mantarlardan babama dert yanamayacağımı, yanarsam da zararlı çıkacağımı biliyorum. o yüzden hiçbir şey diyemedim. ama içimde de kalmadı. o televizyon izlerken derslerden notlardan filan konu açıldı, arada başka şeyler varken ben birden içimde tutamadığımı farkettim ve dayanamayarak ağlamaya başladım. sebebini söyle(ye)medim. ama olsun, hiç değilse mutlu olmadığımı bilsin o da yeter. ne kadar aklına takar bilemem tabi...

8. yanıma küçük bi valizle büssürü kitap getirmiştim evdeki kitaplığa bırakıp ordaki yükümü hafifleteyim diye ama kıyıp da bırakamadım hiçbirini. şimdi tekarr geri götüreceğim istanbul'a. ayrıca anneler minimini bebeklerini nasıl bırakıyorlar hiiç anlayamadım..

işte bu tatil de böyle geçti gitti.


+ güz dönemi not ortalamam da 2.79. işte ben de bölüm 1.si olacaktım filan. hı hı.

20 Şubat 2012 Pazartesi

her gece çok uykusu olan ama hiç uyumayan; biz.


1 hafta önce eve geldim işte ben de. geldiğim gün wireless ve kombi bozuldu. hiçbir zaman doymayan karnım bir tabak yemeklerle doymaya başladı. internete giremedim, banyo yapamadım ve dilediğim kadar(yani hayvan gibi) yiyemedim. hesaplarıma göre çok kilo alacaktım ama tabiki alamadım. ayrıca yanımda 7298743 tane kitap filan okdum kendimi hâlâ eski kendim zannedip ama okumadım. okudum ama azcık. çünkü babamla kavga ettik çok efkarlıydım, bi baktım şopenaur efkardan filan bahsediyor, 21 sayfa okudum. şimdi hâlâ koltuğun üstünde duruyor. çünkü kaldırmaya üşendim. sonra bugün wireless geldi. şimdi ben istanbul'a gidince ir daha böyle rahat rahat internet kullanamayacağımı da biliyorum. e el insaf nasıl uyuyayım yani şimdi? oturdum her şey dinliyorum. videolarını da izliyorum. gözlerim ayynı şu baykuşunkisiler gibi ama olsun. pes etmemekte kararlıyım.

tabi daha önemli şeyler de var bahsetmem gereken ama, istanbul'da.

çünkü ben istanbul'u çok özledim.



#bu gece bunlar:
(amy macdonald - love love) bu brine aşık olunca.
(KT tunstall - other side of the world) bu da beni aldatırsa. / kim? / ben de bilmiyom ki ya.


+ bi de kısmetim çok fazla açılmadan önce rüyamda 32034728 tane ördeği tek tek tutup bıraktığımı görmüştüm ve hemen guugıldan rüyada ördek görmenin ne demek olduğuna bakmıştım. kısmet demekmiş. ben de baya tadını çıkarttım yani iyi oldu, hoş oldu ama evrenin bahsi geçen rüyadaki "nah mutlu olursun" hareketini daha yeni yeni fark ediyorum ben.

HEPSİ KUŞ BEYİNLİ BU ÖRDEKLERİN ULAAĞĞNN!!

14 Şubat 2012 Salı


bu da yaklaşık 1 haftadır bir türlü bıkamadığım şarkı. dinleyip dinleyip içimi göçertiyorum. hayır ama, gerçekten özlemiyorum. sadece yaptıkları yanına kaldığı için mutsuzum. en azından ben de mutlu olsaydım onu umursamazdım. ama şimdi of neyse ya.

şarkı güzel işte. anılarının içinden minik beyinli kafasını çekip çıkaramayan, geçmişe takılı kalan herkese gelsin. benden gelsin.

geldik gidiyoruz.

merhaba, ben atatürk havaalanındaki 10 parmağında 20 çanta taşıyan çelimsiz kızım.

sınavlardı falandı filandı derken yazamadım bir süredir ama yazamadığım sürece yazıp içimi boşaltamamamın eksikliğini çok fazla hissettim.

çok saçma evet ama insan bazen daha 20 yaşında bile olsa çok saçma olduğunu bile bile bir daha hayatında mutluluk verici şeyler yaşayamayacağına inanabiliyor. artık o kadar çok üst üste geldi ki ben de saçmaladığımı bile bile fazlasıyla kabullendim durumu. heves meves kalmadı hiç.

şimdi 10 günlüğüne eve gidiyorum. telefonumu filan kapattım hep. bol bol kafa dinlemeyi düşünüyorum. eski pozitif enerjimi izmir'de tekrar bulabilirim belki.

ayrıca evet, alper pişman olup da geri filan dönmedi ve muhtemelen şuan çok mutlu. öteki pislik de bütün keyfime sıçıp bütün enerjimi kara delik gibi vakumladı ama onun da keyfi yerinde. işte bu insanın öyle bir ağrına gidiyor ki anlatamam. tamam, sıçtılar ama en azından pişman olduklarını, yanlarına kalmadığını görsek belki de geçecek hepsi ama nedense hep çok mutlular. mantar tarlası olaylarına hiç girmiyorum bile zaten, onlar tam nefretlik. okul da bir yandan bok bok işler çıkarttı.

içim göçtü resmen. hepsi bok yesin.

4 Şubat 2012 Cumartesi

neydim dememeli;

ne bok yedim de böyle oldum demeli.

gerçekten sorguluyorum ama bulamıyorum bir türlü. ben ki sağ bileğini aşırı ders çalışmaktan sakatlayıp ömür boyu çok kullanamayacak olan kızım; nasıl oluyor da 10 dakikada ders çalışmaya olan bütün tahammülümü tüketebiliyorum? hayır yani neyime güveniyorum onu da bilmiyorum. %100 bursluyum ve o bursun kesilmesi durumunda babam asssssssssssla ödeyemez bu okulun parasını. e vize notum da hiç yüksek değil. yani niye çalışmıyorum ben Allah aşkına niye çalışamıyorum ya? gerçekten kariyer hayallerim vardı, ortalamamı yüksek tutacaktım, almanya'da yüksek lisans yapacaktım.... falan da filan. hayır bi de inektim yani resmen önceden. anlayamıyorum niye böyle oldum ben ya. niye ya?