28 Mart 2012 Çarşamba

başlıksız.




bir arkadaşım konuşurken "hayatın bana attığı en büyük kazık...." diye başlayan bir cümle kurdu. anında kendimi sorgulamaya başladım ve hayatın bana attığı en büyük kazığın 20 senede 8 şehir, 13 de okul değiştirmesi olduğuna karar verdim. küçükken insan garip bir durumun içinde olsa da fark edemiyor pek o garipliğin ne olduğunu. bir kaç sene arayla bavullar hep meydana çıkıyor. sabah bir uyanıyorsun, bütün eşyalar kolilere saklanmış. bir düğüm ama öyle böyle değil kaya gibi bi düğüm, kocaman bi düğüm oturuveriyor boğazına. ağlarsan kızarlar, o yüzden o düğüm orda kalmak zorunda kalıyor. duvarlara bakıyorsun sadece boş boş, kapılara, balkonlara.. hepsi cansız aslında ama sanki dillenip konuşmaya başlıyorlar, sanki hepsi birden bişeler anlatmaya başlıyorlar; anılar, kardeş kavgaları, kızlarla oturmalar,.. duvarları terk etmek bile çok zor geliyor. kapıya sarılmak, odayı kucaklamak istiyor insan. koparıyorlar tabi zorla. tanımadığın adamlar eşyalarını indiriyorlar, sen içinden hepsine nefretler saçıp bağırıp ağlıyorsun; ama aslında sadece dolu gözlerle baka kalıyorsun. küçücük kalıyorsun oracıkta; sanki dikkat etmeseler ayaklarıyla ezebilirler. küçücük olmasan belki sesini duyabilirler, belki gitmek istemediğini anlayabilirler, belki dinleyebilirler duvarların bile senin için ne kadar önemli olduğunu, belki dinleseler valizlerle oradan oraya sürükledikleri şeyin sadece eşyalar değil senin hayatın olduğunu fark edebilirler, belki hissedebilirler... ama küçücük olduğun için kimse anlamıyor. o sırada önemli olan tek şey mobilyaların çizilmemesi ve beyaz eşyaların zarar görmemesi. oraya o kadar alıştıktan sonra bir daha dönemeyeceğini bilmenin içini nasıl yakıp kavurduğunu kimse önemsemiyor; önemli olan mobilyalar.. geride yaşadığın her şeyi bırakıyorsun; duvarlar hatta kaldırım taşları bile önemli senin için, geride arkadaşlarını, dostlarını bırakıyorsun; geride bir "aşk" bırakıyorsun.. geride seni sen yapan ne varsa her şeyi bırakıyorsun, için parçalanıyor.. ama insanlar sadece beyaz eşyalara dikkat ediyor. kapılardan geçirirken dikkatli olunmalı buzdolabı için çünkü. giderken asansörün düğmesini bile koparıp cebine atmak istiyorsun çünkü oradan yanına ne alsan kâr ama öylece oturuyorsun en sonunda arabaya. çok derin bir acı o. yüzlerce binlerce kez geçtiğin yürüdüğün yollardan son kez geçtiğini bilmek. zar zor kurduğun bir hayatı parça parça bırakıyorsun o yollarda, bırakmak zorunda kalıyorsun. çünkü gittiğin yerde hiç işine yaramayacağı belli. orda yenisini yapmak zorundasın. insanlar hayatları boyunca bir taneyle baş edemezken senin her seferinde yaşına bile bakmadan yeni bir tane kurmak zorunda olman, eskisinin kırıklarını içinden atamaman hiç kimsenin öyle umrunda değil ki.. git gide küçülüyorsun. küçücük bir bedene o kadar acıyı sığdırmak öyle zor ki.. fazlalıklar çığlık olup çıkmak istiyor hep, isyan etmek istiyor ama yapabileceğin tek şey de inadına gibi sanki susmak, yutkunmak. gittiğin yer öyle yabancı, öyle uzak, öyle soğuk.. ama bir o kadar da öyle 'tam'. kontenjanı onlar zaten doldurmuşlar da bi sen fazla gelmişsin ondan hepsi her fırsatta yabancı olduğunu hissettirmeye çalışıyorlarmış gibi. sanki bütün yabancı ayrıntılar canını acıtmak için var gibi.

sonra zamanla alışıyorsun işte. ama zamanla başka şeyler fark ediyorsun canını acıtan. hepsine alıştım, her şeyle başa çıktım, atlattım derken meğersem hiçbir yere ait olamamışsın ama bir yere ait olmak çok önemli bir şeymiş. dahası kimsenin hayatında sabit kalamadığın için insanlar çok yıllık dostluklar edinirken sen çoookk gerilerde kalmışsın mecburen. herkes birilerinin hayatta vazgeçemeyeceği insanlar olabilmiş ama sen hep birkaç adım geride kalmışsın mecburen, hep gittiğin için.. insanlar elbet kötü anıları olsa da bir şehre gittiğinde sadece orada olduğu için mutlu olurlarken sen sadece eve kapatabilmişsin kendini. mesela insanların hep en yakın arkadaşı olmuş, daha önemlisi herkes birilerinin en yakın arkadaşı olabilmiş ama senin en yakın arkadaşın olan herkesin en yakın arkadaşları hep başkalarıymış.. dahası, sürekli yer değiştirdiğin için değişiklik istemeye engel olamıyormuşsun ama sürekli de sabit bir hayat istiyormuşsun. 

ben şimdi tam bu ne istediğini bilememe ya da hiçbir şekilde mutlu hissedememe, gerçekten yakının olan kimsenin olmaması durumlarının bunalımının tamm orta yerindeyim işte.

burası çok zor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder