3 Kasım 2012 Cumartesi

bi keresinde.

tren bekliyorduk. 2 kişiydik ama bazen başkaları yanınızdayken de yalnız kalırsınız. neyse. orası gerçek bir tren istasyonu, tıpkı filmlerdeki gibi; eski. karşıda yol boyu yaprakları kurumaya başlayan upuzun ağaçlar var ve kuru yeşil yaprakların arasından deniz görünüyor. öyle güzel ki. rüzgarın yaprakları hışırdatması bir de, o da çok güzel. rayların aralarındaki taşlar, onlar da çok güzel. öyle anlarda bütün güzelliği tamamlayabilmek için belki de, yan yana oturan mutlu bir çift muhakkak olur ve onlar da çok güzel. elif de çok güzel. beyaz tenli ve bol yanaklı. yan tarafta tek başına oturan yaşlı bir amca. zamanını kaldırımlarda oturup insanların para atmasını beklermiş gibi bir hali var. üstü başı kir içinde ve yırtık. elinde uzun bir baston. yüzü de çok kirli. ama o da çok güzel. "çocukluğunu bilirim ben bu tren istasyonunun" der gibi bi bakışı var ama sanki tren istasyonu dünyanın en bahtsız çocukluğunu geçirmiş; öyle bir bakış. çok güzel bir bakış. her şey çok güzel ve herkes. uymayan tek bir  parça var. hep sığmaya çalışıyor ama olmuyor bir türlü. küçük belki. ya da büyük geliyor. içi sığmıyor. içini sığdıramıyor bir türlü. belki de herkes böyledir. belki de birinin daha cesur davranması gerekiyorsa birilerinin bıyık altı kikirdemeleri pahasına o cesareti gösterip o kişi olmalı ve amcadan başlayıp insanların hepsiyle konuşmak gereklidir.

"çocukluğunda gerçekten çok mu acı çekti tren istasyonu amca, babası hiç sevmedi mi onu? yoksa bakışlarınızı mı anlayamadım ben? anlayamıyor muyuz birbirimizi? neredeyse yan yana oturuyoruz ama hissedemiyor muyuz? siz miydiniz yoksa tren istasyonu çocukken çok acı çeken? siz ona sarılmadınız da o mu size sarıldı yoksa?"

"içimde bir şey var; anlatmayı bile beceremiyorum. benden öyle büyük ki. bana kendimi öyle şımarık hissettiriyor ama onu umursamayıp gülerek hayatımı devam ettirmeye çalıştığımda da öyle yakıyor ki canımı dikkat çekebilmek için. size de oluyor mu?"

ben şımarık değilim oysa ki. evin en küçüğü değilim. tek kardeş hiç değilim. aldırmadan gülebiliyorum üstelik. ama içimi acıta acıta inadına canımı yakmasa...

aah. tren istasyonu. rahatsız ettiysem, afedersin.

1 yorum:

  1. Gardan bir tren kalktı çocukluğumda. Bir kara tiren; önce üç kez acı acı düdüğünü öttürdü. Sonra da homurdana homurdana kara dumanlarını savura savura gurbete doğru yürüdü gitti. Taki tiren gözden kaybolmuştu. Geride gözüyaşlı bir kadın, kara tirenin arkasından salladığı elini indirdiğinde sanki kolunun kendisine fazlalık geldiğine inanır gibi oldu. Kolunu nereye koyacağını bir türlü bilemedi. Akşam vaktiydi. Karanlık bir anda kendini hissettirmeye başladı. Yalnızlık perde perde bir hüzün gibi çöküyordu yüreğine. Bu sefer istemsiz bir şekilde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

    YanıtlaSil